Belediye kasalarındaki kara delik
Zorunlu tasarruf
Belgelerde var, ama, kasalarda yok
Ortadirek için gelecek güvencesi hayaliyle başlatılan zorunlu tasarruf uygulaması, günümüzde Demokles'in kılıcına dönüştü.
Çalışanların maaşlarından yapılan yüzde 3'lük kesinti ve işverenin aynı oranda katkılarıyla oluşan zorunlu tasarruf fonunda 300 trilyon liranın üzerinde para bulunması gerekiyor. Ancak, ne ortada bu para var ne de olması mümkün görülüyor.
Olmayan para sürekli nemalanıyor.
Zorunlu tasarruf sorununu çözme sorumluluğundaki yetkililer ise sadece çaresizlik üretiyor.
Oysa başlangıçta herşey iyi gidiyordu. Geri ödemenin yapılmadığı ilk üç yıl içinde pürüz çıkmamıştı. Hatta, nemalar ödenmeye başlandığında işçi ve memurlar ikramiye almış gibi sevinmişlerdi.
Evet.. Nemalar ödeniyordu; ama, paranın aslını ödeme aşamasına gelindiğinde işler zorlaştı.
Zorunlu Tasarruf Fonu'nun kasası durumundaki Ziraat Bankası, olmayan paraları ödemekle karşı karşıya kaldı.
Bu tehlikeyi aşmak için küçük düzenlemelerle ödemelere denge getirilmeye çalışıldı. Son gelinen nokta; fonda biriken paraların hak sahiplerine emeklilik halinde verilmesi oldu.
Ne var ki, bu noktaya gelinceye kadar olduğu gibi bu noktada da maliyenin hesabı gerçeğe uymuyor.
Tablodaki çarpıklığın en belirgin biçimde ortaya çıktığı kurumlar ise belediyeler oluyor. Belediyelerden emekli olanlar, zorunlu tasarruf fonunda biriken paralarını alamıyorlar.
Daha doğrusu, pekçoğunun zorunlu tasarruf fonunda birikmiş paraları bulunmuyor. Ziraat Bankası'nın, ödeme yapabilmesi için kesinti yapıldığına ilişkin belge gerekiyor. Ama, belediyeler, emekli olan mensuplarına böyle bir belge veremiyorlar.
Sonuç hiç de iç açıcı değil.
İyi de bu noktaya nasıl gelindi?
İşçi ve memurun dar zaman parası nasıl hiç edildi? Yerel yönetimlerin birçoğunda çalışanların hesabında birikmesi gereken para nereye gitti?
Bu sorunun yanıtı, aslında ülkemizde kemikleşmiş bir çarpık anlayışta yatıyor.
Ne yazık ki, zorunlu tasarruf fonu, tıpkı, vergi gibi, sosyal güvenlik primi gibi, kaynak olarak görüldü. Bırakın işveren payı olarak yatırılması gerekenleri, işçi ve memurların maaşlarından kesilen paralar bile fondaki hesaba yatırılmak yerine başka alanlarda kullanıldı.
Bugün işbaşında bulunan belediye başkanlarının çoğunun, koltuğa oturduklarında masalarında buldukları ilk dosya bu oldu.
Çözümü hiç de kolay olmayan sorun, o ilk dosyaların içinde bugün de yerini koruyor.
Gerçi yasalar, akçeli konularda kesin sınırlar koyuyor, bu sınırlara uyulmasını zorunlu sayıyor ve uymayanın cezalandırılmasını öngörüyor. Ama, eğer kaynak daha önce yok edilmişse, bugün işbaşında olan ne yapabilir?
Zorunlu Tasaruf Fonu kesintilerine bağlı sorunlar, birçok belediye için, kendi güçleriyle çözümlenemeyecek boyuta ulaşmış bulunuyor. Ne var ki, bugün için belediyelerin yardım istekleri karşısında merkezi yönetim işitme engelli rolü oynuyor.
***
Uzman yorumu
O halde?!
Zorunlu Tasarruf Fonu için yapılan kesintilerin banka hesaplarına yatırılmamasının faturası sonunda belediye çalışanlarına çıkıyor. Belediye çalışanları seslerini ancak en yakınlarındaki makama, yani kendi kurumlarına duyurabiliyorlar. Aslında pekala biliyorlar ki, çalıştıkları kurum, nema ödemelerini parasızlıktan yapamıyor.
Öyleyse mağdurların seslerini asıl parasızlığı giderebilecek yerdekilerin duymaları gerekiyor.
Yani; Ankara'dakilerin.
Belediye çalışanları adına hak aramaya öncülük edenlerin de biraz daha gerçekçi davranıp, asıl kaynağa yönelmeleri kaçınılmaz hale geliyor.
Çünkü; belediye çalışanlarıyla belediye başkanlarını karşı karşıya getirme oyununa düşmek, kimseye bir şey kazandırmıyor. Bu gerginlik hizmetleri aksatıyor ve sonuçta belediye çalışanları halk gözünde hem hizmet yapmıyorlar hem para istiyorlar şeklinde haksız değerlendirmelerle manevi destekten yoksun kalıyorlar.
Zorunlu Tasarruf Fonu'nda olması gerekip de olmayan paralar, çalışanların hakkıdır. Bu hakkın korunması amacıyla çalışanlar devlet güvencesi sağlamak için güçlerini birleştirmelidirler.
(Yerel Yönetim dergisi yıl 1997)