Bedrettin Dalan yazıyor
Başkan tarafsız olmalı
Yerel yönetimler konusunda öncelikle bir yanlışı düzeltmemiz gerekiyor; belediye başkanlığı hükmetme değil hizmet etme makamıdır. Esasen demokrasilerde hükmekte makamı da yoktur. Olsa olsa temsil etme makamı vardır.
Bu açıdan değerlendirilecek olursa, belediyeler hizmet üniteleridir, belediye başkanları da o hizmet verilen kitlenin siyasal temsilcisidir. Bütününün temsilcisidir.
Gelgelelim, uygulamada bunun tersini görüyoruz. Seçilen kişi, önce partilileri çevresine topluyor. Zaten bir kadro varken yenisi geliyor. Bu da kıt olan bütçenin peersonel giderlerine harcanmasına yol açıyor. Birincisi partilileri kayırmaktan kaynaklanan kadro şişkinliğinden ikincisi merkezi yönetimlerin uzantısı olarak halka olmayacak vaatlerde bulunmaktan ötürü belediyeler güçlerini tüketiyorlar.
Şu, parti temsilcisi olma geleneği halen aşılamadı. Çağdaş yerel yönetim kavramında böyle bir şey yok. Belediye başkanları elbette partiden gelirler, ama, başkan olduları andan itibaren, sadece mensup oldukları partinin değil, bütün kentin başkanıdırlar.
Bence belediye başkanı cumhurbaşkanı gibidir. Belli bir görüşün değil, halkın tümünün temsilcisidirler.
Yerel yönetimlerin yeniden yapılması asıl bu anlamda ele alınmalı. Belediye başkanları üzerindeki parti baskısı kaldırılmalı. Nasıl ki, cumhurbaşkanı seçilen siyasetçinin partisiyle ilişkisi kesiliyorsa, belediye başkanı seçilen kişinin de partiyle ilişkisi kesilmeli. Bu kişi belediye başkanlığı sona erdiğinde istiyorsa partisine dönmelidir. Ama o arada, halka hizmet ederken tarafsız olması gerektiğini bilmeli. Belediye başkanı bir partinin başkanı olmadığını bilerek çalışmalıdır.
Başkan, o kentin en yüksek mevkideki adamıdır. Bunun içindir ki, kendisi, partiye hizmet eden adam konumundan çıkartmalıdır. Bu yapılmadığı sürece, geçmişte ve günümüzde örneklerini sıkça gördüğümüz gibi, belediye başkanları partiye hizmlet etmek zorunda kalırlar. Kente hizmet edemezler.
İstanbul'un sıkıntısı da bundan kaynaklanmaktadır. Bizden sonraki her iki belediye başkanı da maalesef o anlayışa devam ettiler.
Ben bir partide kurucu üye olarak görev aldım. Ve o partide en önemli yerlerde bulundum. Genel başkandan sonraki popülariteye ulaştım. Ama belediye başkanlığım süresince kendi partimin etkisinde kalmamaya özen gösterdim. Belki bu yüzden mensubu olduğum partiyle ilişkilerim bozuldu.
İstanbul Büyükşehir Beledeyi Başkanı olarak görev yaptığım döneme bakılsın, iddia ediyorum ki, bir tek siyasal atama yoktur. Bir tek istisnası yoktur. Genel sekreterimden başlayarak partili tek kimse yoktur. Ekibim, özel sektörde başarılı olmuş kişilerdir. Böyle olunca, başkandan sonraki yetkili kişinin, belediye bünyesinde parti yönetimine yaranmak için partilileri çeşitli kadrolara yerleştirmesi söz konusu olmaz.
Alışılagelmiş bir uygulamayı bozduğumuz için o dönemde çok iyi biliyorum, partili arkadaşlarımız tarfından bile eleştirildik. Ama netice itibarıyla ürettiğimiz tüm hizmet mensup olduğumuz partiye yaradı. Partinin imajını yükseltti İstanbul'da. Bugün hâlâ, şehircilik hamlesinin ANAP'la başladığı söyleniyor.
Bence, belediye başkanı, partisinin temsilcisi değil, halkın temsilcisi olmayı başarırsa, hizmet olanakları da artar.
Ben şunu öneriyorum; belediye başkanları partiden seçilsin, ama, seçildikten sonra partileriyle ilişkileri otomatik olarak kesilsin. Başkan oldukları sürece bağımsız olarak görev yapsın. Cumhurbaşkanı gibi.