• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Yayınlarımız

YY Kapıdaki tehlike: Susuzluk

Sorun

Büyüyen kentlerimizi kapıda bekleyen tehlike

Susuzluk

Su havzalarını koruma konusunda gösterilecek ihmalin faturası gelecekte ağır oluyor. Bütün büyük kentler bugün, geçmişteki hataların cezasını çekiyorlar.

Hızlı kentleşme, yerel yönetimlerin var olan sorunlarını sürekli büyütüyor. Bunlar arasında hiç kuşkusuz ilk sırayı su alıyor.

Susuz bir yaşam olamayacağına göre, belediyelerin öncelikle ve mutlaka bu soruna çözüm bulmaları gerekiyor.

Günümüzde su sorununun çözümü için sadece yeterli kaynak bulmakla iş bitmiyor. Su kaynaklarının korunması da en az bu kaynakların bulunması kadar önem taşıyor.

Hızlı kentleşmenin beraberinde getirdiği sorunların ilk sıralarında bilindiği gibi, yerleşim yeri sıkıntısı ve atık suların boşaltılması da var. Yerleşim yeri konusunda ise, tarih boyunca hep su kenarı birinci tercih nedeni olmuştur. Günümüzde de değişen bir şey yok!

Özellikle arazi talanına dayalı yerleşim tercihleri su havzalarını kapsıyor. Hem gaspedilmiş hem tapulu arazilerdeki kaçak yapılar, kentin su deposu konumundaki barajların ve göllerin kirlenmesinde başlıca etken oluyor. Bunlara göz yumulması, zamanla kirliliğin temizlenmesi için olağanüstü çaba harcanmasını gerektiriyor.

Çünkü, kirletilmiş su, olmayan sudan daha tehlikeli sonuçlar veriyor. Başta İstanbul olmak üzere, birçok kentimiz suyu koruyamamanın faturalarını ağır ödüyorlar. İhmal edilmiş önlemler, görev başındaki kuşakları, gelecek kuşaklar önünde doğal zenginlikleri har vurup harman savuran mirasyedi suçluluğu içine sokuyor.

Küçükçekmece baraj oluyor

Birçok ülkeden daha kalabalık nüfusa sahip İstanbul, bugün sözünü ettiğimiz mirasyedi hovardalığının acısını çeken kentlerimizin başında geliyor. Kentin su gereksinmesini karşılamak için kirlenen kaynakları yeniden kullanıma sokmak epey çaba gerektiriyor. Bu çabaların harcandığı yerler arasında Küçükçekmece Gölü de bulunuyor.

İstanbul'un su gereksinmesinin karşılanması programı çerçevesinde Küçükçekmece Gölü, denizle ilişkisi kesilerek baraj haline getirilecek. Böylelikle İstanbul 35 milyon metreküplük bir su kaynağına kavuşmuş olacak. Bir başka ifadeyle 500 bin kişinin bir yıllık suyunu burası karşılayacak.

Öteden beri gündemde olan ve yap-işlet-devret modeliyle realize edilecek olan projeye ilişkin İSKİ Yönetim Kurulu kararı İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde görüşülerek onaylandı.

Görüşmeler sırasında su havzalarının korunmasına ilişkin hatalar da dile getirildi. Özellikle Küçükçekmece Gölü'yle ilgili geçmişteki yanlış uygulamaların sonuçları üzerinde duruldu.

Göl suyunun kullanılır durumla getirilebilmesi için öncelikle kirlenmenin durdurulması gerekiyor. Bu sağlandıktan sonra da göl suyunun temizlenmesine geçilecek. Sonuçta denizle bağlantısı kesilen Küçükçekmece Gölü, İstanbul'un su kaynakları arasına girecek.

Kirlenmenin önlenmesi için atık suların göle karışmasını durduracak çevre tünelleri, arıtma üniteleri ve deniz dibi deşarjını kapsayan bir kollektör sisteminin oluşturulması öngörülüyor. Bu sistem göl çevresindeki yerleşim birimlerinde yaşayan 3 milyon insanın atıksu sorununu çözmüş olacak.

Yanlışın bedeli

Küçükçekmece Gölü'nün baraja dönüştürülmesi projesindeki yatırımların önemli bölümünü kirlenmenin önlenmesine yönelik yapılar oluşturuyor.

Kuşkusuz Küçükçekmece Gölü, yakın geçmişte böyle değildi. Göl; çevresindeki evlerden çok, birden çoğalıveren fabrikaların atıklarıyla hızlı bir kirlenme sürecine girdi. Şimdi yapılan yatırımların önemli kısmını da o dönemin ihmaliyle oluşan bu kirliliği temizleme masrafları oluşturuyor.

Bu çarpıklığı İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde ANAP'lı Natık Buda dile getirdi.

Buda, belediye meclisinin 1995 yılında aldığı su havzalarını yapılaşmaya açan kararını eleştirerek:

"Bu göl zamanında önlem alınmadığı için fabrika atıklarıyla adeta bir ölü göl haline geldi. Burdan hareketle diğer su havzalarımızın da bu hale gelmemesi için bir süre önce havzaların imara açılması için aldığımız kararı gözden geçirelim. Gelecek nesillerin bugün bizim Küçükçekmece Gölü'nde karşılaştığımız durumla karşılaşmamaları için bu yanlıştan dönelim"

*** 

Haberin içinden

Doğruyu görebilmek

Su; hiç bir tanımlamaya gerek bırakmayacak kadar açık ki, öteki iki unsur olan hava ve toprakla birlikte yaşamın temel unsurudur. Yaşamı var eden bu üçlüdür.

Bugün her üçü de biz insanların bilinçsiz kullanımlarından kaynaklanan bir tehdidin altında bulunuyor.

Uygarlığın ağır yükü, doğanın kendini yenileme performansını azaltıyor. Buna bağlı olarak toprak kendini koruyamıyor, bitki dokusu azalıyor, yapısı kirleniyor, verimi düşüyor. Bitki dokusunun azalması yağışları olumsuz etkiliyor, su kaynakları tükeniyor. Hava, aynı nedenlerin uzantısı olarak temizlenemiyor. Fotosentez azalıyor.

İnsanlık tarihi, dünyamızın henüz bu hızda bir tükenişin içine girmediği geçmiş bin yıllarda da su kavgaları yaşandığını yazıyor. Yakın geleceğimiz ise bu kavgaların çok daha büyüklerinin yaşanacağı işaretlerini veriyor.

Su kavgası deyimi, sadece ülkeler arası bir çekişmeyi değil, aynı topraklarda yaşayıp aynı havayı soluyan insanlar arasındakini de ifade ediyor. Nitekim, hiç uzağa gitmeden büyük kentlerin varoşlarında insanların su için ölüm kalım mücadelesi verdiklerini görmek mümkün.

Bu özelliğinden ötürü, suyun sağlanması; bütün yerel yöneticiler için öncelikli görev niteliği taşıyor. Yerel yönetim birimlerinde görev alanlara düşen, var olan su kaynaklarını hiçbir siyasal çıkara feda etmeden korumaktır. Örnekler gösteriyor ki, kirletilmiş su kaynaklarını yeniden kazanmak, yeni kaynaklar bulmaktan daha kolay değil.

Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar33.865834.0015
Euro37.658837.8097
Dilber Abla
İHV Gönüllüsü