Toplum
Seçenlerle seçilenler ilişkisinin 'mahalli' boyutu
Yönetim hemşehrilerde!
Yerel yönetimler genellikle o yörede yaşayanların ellerinde bulunuyor. İstanbul ise ayrı bir alem.. Orada hemşehri hem çook, hem yok!
Türkiye genelinde kentlerimizin yüzde 89'u, o kentte doğup büyümüş kişiler tarafından yönetiliyor. Ancak, göç alan bazı kentlerde yönetimdekilerin kimlikleri farklılaşıyor.
Doğup büyüdükleri kentlerin dışındaki kentlerde görev alan gurbetçi yöneticiler sayıca az olmalarına karşın temsil ettikleri kitle bakımından oldukça geniş bir yüzdeyi ellerinde tutuyorlar.
Türkiye'nin 75 ilinden 67'si; o kentte doğup büyüyen belediye başkanları tarafından yönetiliyor. Sekiz kentte ise gurbetçi belediye başkanları görev yapıyor.
Sonradan yerleştiği bir kentte seçim kazanıp belediye başkanlığı görevini yürüten gurbetçi belediye başkanlarımız ve doğum yerleri şöyle:
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rizeli; Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, Kahramanmaraşlı; Aydın Belediye Başkanı Hüseyin Kansu, Isparta Yalvaçlı; Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Aydın Arat, Malatyalıydı (geçen ay kaybettiğimiz Arat'ı saygıyla anıyoruz); Kastamonu Belediye Başkanı Süleyman Yücel, Kahramanmaraşlı; Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu, Kahramanmaraşlı; Tekirdağ Belediye Başkanı Osman Tabak, Karaevlili; Batman Belediye Başkanı Salih Gök ise Mebiyalı.
Doğdukları yörenin dışında kent yöneticiliğini üstlenen belediye başkanlarının oranı yüzde 11, ama, hizmetle yükümlü oldukları nüfusun ülke nüfusuna oranı yüzde 30'u aşıyor.
İstanbul çok özel
Yerlisi en az olan kentimiz tanımlamasını İstanbul rakipsiz olarak elde tutuyor. İstanbul'da hemşehrilik kavramı, İstanbul doğumlu olmayı değil, aynı yöreden gelmişliği ifade ediyor. İstanbul, bir karışım.. Türkiye'nin karışımı..
Bu karışımın ortaya çıkardığı hemşehrilik anlayışı, siyasal tercihleri de etkileyebiliyor.
İstanbul'u yönetenler, daha doğru bir ifadeyle İstanbul'a hizmetle yükümlü olan seçilmişler arasında en büyük grubu Karadenizliler oluşturuyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanısıra 169 belediye meclis üyesinin 59'u Karadenizli. Erdoğan'ın nüfus kaydı her ne kadar Rize ise de, o, kendisini doğma büyüme İstanbullu sayıyor.
İstanbul'un mülki amiri Vali Kutlu Aktaş ise Adanalı.
Kozmopolit bir yapıya sahip olan İstanbul'da; doğumsal nüfus artışı binde 2 olarak gerçekleşirken, göçe dayalı nüfus artışı ise binde 50'yi buluyor. Bu olgunun doğal sonucu olarak İstanbul kökenlilerin sayısı İstanbul'da yaşayanların yanında azınlıkta kalıyor.
Kuşkusuz bu yapı kent yönetiminde görev alanların belirlenmesinde en önemli etken olarak ortaya çıkıyor.
İstanbul'un 33 ilçesinden sadece 5'inde İstanbul doğumlu belediye başkanı görev yapıyor; Ayfer Atay (Beşiktaş), Gülay Aslıtürk (Şişli), Can Esen (Adalar), Fırat Aykut (Çatalca) ve Selami Değirmenci (Silivri).
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 169 belediye meclis üyesi arasında ise sadece 24 İstanbullu bulunuyor.
*
Haberin içinden
Hemşehrisiz kent!
Başkanınız yerli mi, yabancı mı? Bizimki dışarılı. Aslında ben de dışarılıyım.
Anadolu'da başkan hemşehriler arasından seçiliyor; ama, İstanbul'da İstanbullular azınlıkta olduğu için böyle bir olanakları yok!
İstanbul'da yaşayanların yüzde 80'i birbirlerine göre dışarılı!
Resmi olmayan kayıtlarda İstanbul'un nüfusu artık 15 milyon olarak geçiyor.
Bu 15 milyon nüfuslu yerleşim merkezinin bir kısmı kent; ama büyük kısmı, köyle kent arasında bir niteliğe sahip. Anadolu köylerinin varlıklısıyla kentlerinin yoksulu işte orada; o köyle kent arası yerde buluşuyor.
Sonra daha atak davranan elini çabuk tutan kent rantından kapabildiği kadar pay kapıyor; İstanbullu oluyor.
O, resmen 15 milyon diye ifade edilen nüfusu, işte bu kitle oluşturuyor.
Aslında İstanbul'da oturan bu 15 milyon insanın herhalde 10 milyonu, geldiği yerin kültürünü yaşıyor. Kentlileşmemek için direniyor. Gençlerin kentliliğe yönelişiyle yaşlıların geleneklere bağlılığı, büyük bir nüfusu kentle köy arasında bir yere sıkıştırıp bırakıyor.
Bu çoğunluk, İstanbul hemşehrisi olmak yerine, geldikleri yerin adını ünlendirmeyi daha çok benimsiyor. Kuşkusuz böyle bir sahiplenmenin doğal yansıması olarak kentin kültürünü bu karışım belirliyor. Yönetimin gücünü bu karışım ve bu karışımın öncelikleri yönlendiriyor.
Sonuçta, siyaset de bu karışımın mutluluğu için yapılıyor. Öncelikler arasında İstanbulluluk kimbilir kaçıncı sırada geliyor???
Kent bütününe sahip çıkmak da, tarihi dokuyu özümseyerek korumak da, buradaki kültür karışımının kaymağını, evrensel kültürle yarıştırmak da, rantı paylaşma mücadelesi arasında eriyip gidiyor.
Tabii böyle bir kavramı oluşturmanın sorumluluğu İstanbul'un yönetiminde görev alanlara düşüyor. İstanbulluluk bilinci oluşturulamıyorsa, herhalde bunun birinci derecede sorumluluğunu onlar taşıyor.
Bu bilincin yokluğu siyaset açısından önemsiz sayılabilir; ama, İstanbul kültürünün evrenselliği açısından sayılamayacak kadar büyük önemi var.