Uyuşturucuya "dur" demek için
Hepimiz görevliyiz
Ülkeler 21. yüzyılın kapısını araladığımız bugünlerde bir yandan teknolojinin getirdiği sayısız kolaylığın keyfini sürerken bir yandan da din, dil, ırk tanımadan bir virüs gibi yayılan uyuşturucu madde bağımlılığı ile mücadele ediyor. Merkezi hükümetlerin aldığı önlemler sorunun çözümünde istenilen etkiyi sağlayamadığı için yerel yönetimlere büyük iş düşüyor. Gençlere, spor, sanat, kültür etkinliklerinde bulunabilecekleri merkezler kurabilir, psikolojik danışma üniteleri açabilirsiniz..
Avrupa'nın genç nüfus oranı en yüksek ülkesi Türkiye uyuşturucu trafiği açısından bir kavşak noktasında bulunuyor.
Bugün üç Asya ülkesi, dünya uyuşturucu pazarına giren maddelerin önemli bölümünü üreten ülkelerin başında geliyor. Afganistan, İran ve Pakistan'dan oluşan bu üçlü eroin piyasasında altın hilal olarak anılıyor. Bu üçlüde üretilerek Avrupa'daki uyuşturucu pazarına sokulan eroin, baz morfin ve esrarın Batı'ya geçişinde Türkiye, isteği dışında bir rol üstlenerek köprü görevi görüyor.
Resmi belgelere göre, İran'dan gelen uyuşturucu Türkiye'ye kuzey sınırından giriyor.
Uyuşturucunun ikinci ayağını ise Suriye ve Kuzey Irak oluşturuyor. Yüksekova, Van ve Başkale de son yıllarda uyuşturucu trafiğinin en yoğun yaşandığı bölgeler arasında yer alıyor.
Uluslararası veriler, Avrupa'da ele geçirilen eroinin yüzde 80'inin, ABD'ye sokulan uyuşturucunun ise yüzde 25'inin, Güneydoğu Asya'da üretilerek Türkiye üzerinden pazarlandığını gösteriyor. Bunun doğal sonucu olarak da son 15 yıldır Türkiye, dünyada uyuşturucu açısından problemli ülkeler arasında ilkler içine giriyor. Rakamlar, Türkiye'de uyuşturucunun 10 milyar dolarlık piyasası bulunduğunu, sadece 1996 yılında 45 trilyon liralık eroin yakalandığını kanıtlıyor.
Vazgeçilemez bir pazar
Bu olumsuz gelişmelerin etkisiyle Türkiye'de madde kullanımı oranı her yıl biraz daha yükseliyor. Altın vuruş denilen aşırı dozdan ölen gençlerin sayısının artması, uyuşturucu kullananların sayısının da tırmandığının kötü bir habercisi sayılıyor. Türkiye, sahip olduğu genç nüfusun çokluğu ile uyuşturucu tüccarları için vazgeçilmeyecek önemde bir pazar niteliği taşıyor.
Kesin olarak saptanamasa bile Türkiye'de uyuşturucu madde bağımlısı 400 bine yakın insan olduğu tahmin ediliyor. Bunların 100 bin kadarını ise kadınlar oluşturuyor. Türkiye nüfusunun yüzde 40'ının 20 yaş altındaki gençlerden oluşması yerel yönetimlerin sorumluluğunu da aynı oranda büyütüyor. Özellikle ergenlik döneminde yaşanan aile içi çatışmalar, ekonomik problemler ve gelecek endişesi gençleri uyuşturucu batağına iten nedenler olarak karşımıza çıkıyor.
Öyleyse ne yapmalı?
İşte, bütün dünyada topluma hizmetle yükümlü kişi ve kurumların yanıt aradıkları soru bu.
Öncelikle, gençlerin karamsarlıktan kurtarılmaları amacıyla spora, sosyal ve kültürel etkinliklere yöneltilebileceği belirtiliyor. Gençlere en hassas oldukları yaş sürecinde çeşitli etkinliklere katılabilecekleri tesislere kavuşturmak son derece büyük önem taşıyor.
Bunun yanısıra gençlerin ruhsal sorunlarının çözümü için başvurabilecekleri üniteler oluşturulması da tavsiye ediliyor.
Uyuşturucu konusunda halkın bilgilendirilmesi amacıyla metropollerde rehabilitasyon merkezleri kurulmasına katkıda bulunmak da belediyelerin sorumluluk sınırları içinde yer alıyor.
Türkiye'de uyuşturucuyla mücadele programlarının Ankara'dan yürütülüyor olması ne yazık ki, istenilen sonucun alınması açısından son derece yetersiz kalındığını gösteriyor. Halkla içiçe olan belediyeler, bu konuda hükümetlere ve Sağlık Bakanlığı'na oranla çok daha etkili olma şansına sahip sayılıyorlar.
Merakla başlıyor!
Psikologlara göre gençler kendi sıkıntılarını çözmek için başka bir çıkış noktası bulamadıkları durumlarda uyuşturucuya yöneliyorlar. Sorunlar karşısında çaresiz kalmak, uyuşturucuya başlamada çok önemli bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Yapılan araştırmalar, uyuşturucu madde kullanan gençlerde bazı davranış biçimlerinin yaygın olduğunu kanıtlıyor. Bu araştırmalardan öğrenildiğine göre, ani tepkiler verme, saldırgan ya da asi davranış sergileme, her şeyi reddetme, aykırı davranışlar içinde bulunma, çabuk heyecanlanma, içe dönük karakter, itaatkar olma, yaşıtlarından aşırı etkilenme gibi özellikler uyuşturucuya başlama riskini büyütüyor.
Sigara ve alkol kullanan gençlerin bu maddeleri kullanmaya daha yakın oldukları da bir başka önemli gerçek olarak ortaya çıkıyor. Çünkü bu gençler sigara, alkol gibi maddeleri tehlikesiz buldukları için rahatlıkla esrar ya da eroine geçebiliyorlar.
Uyuşturucu madde kullanımına başlama yaşının giderek küçülmesi de Türkiye'nin önündeki bir başka sorunu oluşturuyor. Kullanma yaşı 14'e kadar inmiş durumda. 18-19 yaş civarında ise madde kullanımı zirveye ulaşıyor. Geçmişte ekonomik yetmezlik uyuşturucu kullanımı açısından önemli bir etken sayılırken artık, hemen her gelir düzeyinden gencin uyuşturucu kullanımına yöneldiği gözleniyor. Balıklı Rum Hastanesi Anatolia Klinikleri Sorumlusu Doç. Dr. Mansur Beyazyürek, uyuşturucunun artık sınır tanımadığını belirterek, okulda son derece başarılı, uyumlu bir aile ortamı olan ailesinden normal bir harçlık alan çocuğun da uyuşturucu bağımlısı olabileceğine dikkat çekiyor. Ekonomik faktör yalnızca kullanılan uyuşturucu çeşidini etkiliyor. Düşük ekonomik seviyedekiler uçucu maddeleri kullanırken, ekonomik olarak rahat gençler kokain gibi uyuşturucuları tercih ediyor.
Bütün bunların yanısıra bağımlı olan insanların başvurabileceği yeterli sayıda merkez olmaması da başka bir handikap olarak nitelendiriliyor. Uyuşturucu bağımlısı hastaları Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Manisa, Elazığ, Adana ve Samsun'daki ruh ve sinir hastalıkları hastaneleri kabul ediyor. Ama yalnızca madde bağımlılarına hizmet veren iki merkez var. Bunlardan birincisi Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesi bünyesinde yer alan AMATEM, ikincisi ise tek özel klinik olan Balıklı Rum Hastanesi'ne bağlı çalışan Anatolia Klinikleri.
Esrar yaygın
Kesin istatistikler olmasa da bölgesel çalışmalar Türkiye'deki uyuşturucu kullanımının profili hakkında bir fikir veriyor. 1995 yılında lise ikinci sınıfta okuyan 2 bin 800 öğrenci ile yapılan araştırmada herhangi bir bir maddeyi hayatında bir defa kullanan öğrencilerin oranı yüzde 6.9 olarak belirlendi. Bu oran esrar için yüzde 4, uçucular için yüzde 3.8, eroin için yüzde 0.8 olarak saptandı. Türkiye'de 1996 yılında 6 bin 800 öğrenci ile yapılan bir ankette ise esrar kullanımının yüzde 4.2 olduğu tespit edildi.
Tedavi için başvuru arttı
Yalnız toplumsal araştırmalar değil, Türkiye'deki tek tedavi ve araştırma merkezi olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne bağlı olarak çalışan AMATEM'e yapılan başvurular da madde kullanımındaki artışı doğruluyor. 1989 yılında tedavi amacıyla 811 kişi başvururken 1995 yılında bu rakam 2 bin 996'a kadar yükselmiş bulunuyor. En fazla kullanılan maddeler arasında ilk sırayı eroin alıyor. Uçucu maddeler ise ikinci sırada geliyor. Kullanımı en düşük olan maddenin kokain olduğu görülüyor.
Beyni küçültüyor
Uyuşturucular içinde esrarın özel bir yeri var. AMATEM'e yatarak tedavi gören eroin bağımlılarının üçte ikisinin kullandığı ilk maddenin esrar olması, diğer uyuşturuculara geçişte önemli bir rol oynadığının da kanıtı. Fizyolojik olarak bağımlılık yapmadığı bilinen esrarın ruhsal bağımlılık yaptığı ne yazık ki, gözden kaçırılan önemli bir gerçek. Uzmanlara göre esrar kullanımının kesildiğinde sinirlilik, rahatlayamama, uykusuzluk, iştahsızlık, bulantı gelişiyor. Esrarın 30 dakika içinde zirveye çıkan etkisi 2-4 saat içinde sonlanıyor. Esrar kullanımından sonra gözlerde kırmızılık, hafif çarpıntı, iştah artışı ağız kuruluğu gözleniyor. Algılama bozukluğu da esrar kullanımından sonra gelişen yan etkilerden biri.
Beyin ve üreme organında esrarın 30 gün depolandığını vurgulayan uzmanlar, "En önemli etkisi tütün gibi akciğer sorunları ortaya çıkarmasıdır. Akciğer kanseri, kronik solunum hastalıklarına yol açıyor. Ayrıca bellek bozukluklarına da sık rastlanıyor. Öğrenme azalabiliyor, araba kullanmak gibi bazı motor yetiler kaybolabiliyor" diyorlar. Beyinde küçülme, doğumlarda yaşanan sorunlar, bağışıklık sistemi bozuklukları gibi etkileri keşfedilen esrarın uzun süre kullanımı akıl hastalıklarına neden olabiliyor.
Halk arasında uyuşturucu maddeyle ilgili yanlış inançların bulunması, verilen mücadeleyi de önemli oranda etkiliyor. Çünkü birçok kişi bir kere denemekle, ya da arasıra kullanmakla bağımlı olunmayacağını düşünüyor. Oysa bir defa denemek bağımlı olmak için yeterli olabiliyor.
Mücadele yolları
Yapılan çalışmalar sonunda uyuşturucu ile mücadele konusunda üç aşamalı bir mücadele yöntemi geliştirilmiş durumda.
1. Birincil koruma: Genellikle henüz hiç kullanmayan ama riskli gruplar ele alınıyor. Uyuşturucu kullanımına başlanması eğitim yoluyla önlenmeye çalışılıyor.
2. İkincil korumada erken tanı koymak, bağımlılık gelişmeden önlem alınması ana hedef kabul ediliyor.
3. Üçüncül korumada ise uyuşturucu kullanan insanların uyuşturucu madde kullanmayı bırakmasına ve bıraktıktan sonra tekrar bu maddeyi kullanmaya başlamalarının önlenmesine yönelik çalışmalar yapılıyor.
Bu çalışmaların başarıya ulaşmasında süreklilik vazgeçilmez bir koşul. Anlık kampanyaların başarılı olmadığını tecrübeler gösteriyor. Gönüllü insanları mücadeleye katmak başarı şansını yükseltiyor. Özendirmeden kaçınılması, merak uyandırılmaması, risk gruplarını etkinlikler içine katmak da son derece etkili. Her kültüre uygun mesajlar seçilmesi de uyuşturucu kullanımına karşı verilen savaşı güçlendiriyor. Bu arada ailelere de büyük görev düşüyor. Aile içi iletişimin güçlendirilmesi, gence kendini ifade etmesine şans tanınması riski azaltıyor. Gençle yakından ilgilenmek ama otoriter ve baskıcı bir tarzda yaklaşılmaması öneriliyor.
Yasalar ve cezalar
Bütün ülkelerde yasalar uyuşturucuyu yasaklayan maddeler taşıyor. Uyuşturucu üretimi, ticaretine karşı 30 yıla varan hapis cezaları uygulanıyor. İran gibi ülkelerde uyuşturucu bulunduran ve kullananlara verilen ceza idam. Fransa, Avusturya ve Almanya gibi ülkelerde ise uyuşturucu kullanımı suç kabul edilmiyor. Kişi tedaviyi kabul ettiğinde dava açılmayabiliyor. Eğer tedaviye gitmezse ceza o zaman söz konusu oluyor.
Türkiye'de reçetelenmesine izin verilen maddeler dışındaki tüm bağımlılık yapıcı maddelerin üretilmesi, taşınması, bulundurulması ve alınıp satılması kanunlarla yasaklanmış durumda. Türk Ceza Kanunu'nun 403 ve 404. maddelerine göre uyuşturucu maddeleri üreten, ya da yurt dışından getirenlere 10 yıldan az olmamak şartıyla, hapis, sürgün ve para cezası veriliyor. Bu maddelerin esrar, eroin, morfin ve kokain olması durumunda ise müebbed hapis cezası veriliyor. Uyuşturucu maddeleri satmak, nakletmek, bulundurmak suçlarını işleyenler beş yıl hapis ve para cezasına çarptırılıyor. Yine eğer bu maddeler eroin, kokain ya da esrarsa ceza 10 yıldan başlıyor. Suçu işleyenler bir örgüt oluşturmuşsa ceza iki kat, meslek edinmişler ise yarı nispetinde artıyor. Eğer suça 18 yaşından küçükleri alet ederlerse ceza altıda bir oranında artırılıyor. Yasaya göre 18 yaşından küçüklere, akıl hastalarına uyuşturucu satmak, bu maddelerin satışı için özel mekanlar oluşturmak da cezayı yine altıda bir oranında yükseltiyor.
Madde kullanmak ya da kullanmak amacıyla bulundurmak da suç kapsamına giriyor. Cezası ise 3-5 yıl arasında hapis. Eğer kullanan kişi bağımlılık düzeyine gelmişse o zaman ceza verilmiyor. Bu durumda bağımlılıktan kurtuluncaya kadar bir hastanede tedavi zorunlu kılınıyor.
*
Haberin içinden
Uyuşturucu ticaretinin boyutu
Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleştirilen bir çalışmaya göre dünyadaki yıllık uyuşturucu cirosu 300 milyarı buluyor. Tabii bu rakamlar resmi verileri kapsıyor. Gençek boyutunun ise çok daha büyük olduğu varsayılıyor.
Uyuşturucu kullanımı insanlığın geleceği açısından son derece büyük önem taşıyor. Sağlıklı bir dünya için bu konudaki mücadelenin de evrensel dayanışmayla sağlanabileceği biliniyor. Zaman zaman devlet eliyle yapılır olması da uyuşturucunun ticari boyutunu kanıtlayan bir etken sayılıyor. Böylesine büyük bir güç, elbette kolay dize getirilemez. Ama, hiç değilse geriletilebilir. İşte hepimize görev düşen nokta burası. Hepimiz derken, herhalde ve mutlaka yerel yönetimleri de içine alan bir sorumlu kitleyi kastediyoruz. Uzmanlar Türkiye'deki GSMH'nın yüzde 25'inin kara para olduğunu belirtiyorlar. 5 katrilyon liraya denk düşen karaparanın kaynağının ise büyük ölçüde uyuşturucu ticareti olduğuna dikkat çekiliyor.
Bu tablo karşısında ilgisiz kalmak mümkün mü?
Çocuklarımızı uyuşturucu batağından kurtarmak için onlara sahip çıktığımızı göstermeliyiz.
Türkiye'de 1996 yılında yakalanan uyuşturucu (ton)
Cinsi Miktar
Esrar 12.2
Eroin 4.4
Baz morfin 1.1
Afyon 0.233
Kokain 0.13
Asitanhidrit 42.4
Sentetik uyuşturucular 259.0