Yağmacılığın maskesi: Gecekondu
Önce masum bir konut ihtiyacıyla gösterdi kendini. Sonra ise mafyayla işbirliğine girişen üretimsiz, yağmacı rant arayışı macerasına dönüştü gecekondulaşma. Oy için hükümet ve yerel yönetimler el birliğiyle yarattıkları canavara nasıl engel olacaklarını şimdi bilemiyorlar.
Türkiye'de son 50 yıla damgasını vuran kaçak yapılaşma ve gecekondulaşma, kentlerin en önemli sorunlarının başında geliyor. Köyden kente göç, birçok ilde kaçak yapılaşmayı her yıl biraz daha tırmandırıyor.
Bunun temelinde de Türkiye'nin tarım yaşamından kent yaşamına geçiş sürecini hala tamamlayamamış olması yatıyor. İstatistiklere göre 1950'li yıllarda toplumun üçte ikisi kırsal kesimde yaşarken, göç sonucu bugün üçte ikisi kentlerde yaşıyor. Bu da nüfusumuzun üçte birinin 40-45 yılda büyük şehirlere göç ettiğini gösteriyor.
Nüfus artışının, tarımsal gelir artışından fazla olması ve artan ihtiyaçların topraktan elde edilen gelirlerle karşılanamaması; sanayi kentlerinin birer cazibe merkezi haline getiriyor. İç göçü tamamen sanayileşmeye bağlamak da tabii ki, mümkün değil. Doğu ve Güneydoğu'da 12 yıldır devam eden terör nedeniyle; insanlar köylerini, arazilerini bırakıp, daha batıya, terörün olmadığı ve iş olanaklarının bulunduğu kentlere göç ediyorlar. Meraların daralması nedeniyle hayvancılığın gerilemesi, eğitim ve kan davası gibi etkenler de insanları göç ettiren faktörler arasında yer alıyor.
Gecekondudan kaçak kente
Nüfus artışı ve köyden kente göç olgusu, önce "gecekondu" daha sonraları da "kaçak yapı" denilen arazi işgali ve yasa tanımazlığı ortaya çıkardı. Bu sürecin nasıl oluştuğuna gelince:
Jeopolitik konumu ve doğal güzellikleri nedeniyle, yüzyıllarca Osmanlı'ya başkentlik yapan İstanbul, Cumhuriyet kurulduktan sonra da -başkentlik sıfatını yitirmesine karşın- önemini korudu. Sanayileşme hareketleri başladığında da, birkaç Anadolu kenti ile birlikte İstanbul'a öncelik verildi. 1930'lu yıllarda kentte; basma fabrikaları, çimento fabrikası, bira fabrikası gibi ilk sanayi tesisleri kuruldu. Sanayi tesislerinin kurulması ucuz iş gücü ihtiyacını doğurdu. Önceleri bu ihtiyacı karşılamak için Orta Anadolu'dan ve Trakya'nın kırsal yörelerinden insanlar çağrıldı ve onlara ev yapmaları için sur dışından rastgele yer gösterildi. Tabii o zamanlar sur dışı İstanbul olarak kabul edilmiyordu.
Sanayi tesisleri arttıkça daha fazla insana ihtiyaç duyuldu. Her gelen genişçe bir kamu arazisini sahipleniyor, arazinin bir yerine de derme çatma gecekondusunu yapıyordu. "İstanbul'un taşı toprağı altın" düşüncesi o dönemde ortaya çıkıyordu.
Yasal değil ama meşru!!!
Daha sonraları İstanbul'un ekonomik çekim gücü; Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanını da etkiledi. Ekonomik sıkıntı içinde olanlar, işsizler, daha iyi yaşam koşulları arayanlar İstanbul'a göç etmeye başladı. Merkezi yönetim ve yerel yönetimler, göçle gelenlere barınacak konut sağlayamadığı için kamu arazileri işgal edildi, plansız ve çarpık yapılaşma gittikçe yaygınlaştı.
Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sümer Gürel, göçle gelen insanların barınmak için kamu arazilerini işgal etmelerini "yasal olmayan meşru bir eylem" olarak tanımlıyor. Gürel, düşüncesini şöyle açıklıyor;
"Soruna öztöresel açıdan bakıldığında karşımıza iki önemli kavram çıkmaktadır. Yasallık ve meşruiyet. Vatandaş kendisine ait olmayan bir arsayı işgal etmiştir. Bu tartışmasız yasa dışı bir eylemdir. Ancak aynı vatandaş bu yasa dışı eylemi, devletin anayasal görevini (Madde 56) yerine getirememesi sonucu gerçekleştirmiştir. Bunu, yaşamı sürdürebilmenin en temel koşullarından olan dışa karşı korunma ve barınma ihtiyacını karşılamak için yapmaktadır."
Çıkar işbirliği kentliliği yendi
1950-1960 yılları arasında kente göç eden nüfus, kentte kendisine barınak yaparken; polis müdahalesini güçleştirmek amacıyla, yoldan uzak, kolay
ulaşılmayan, eğimli arazileri seçiyordu. 1960'lı yıllarda göç edenlerse, gecekondu yeri seçimi konusunda ilk yerleşenler kadar ürkek ve çekingen davranmadılar. Çünkü, ilk göçenlerle olan akrabalık ilişkileri, onlar için önemli bir destek oluşturuyordu. Eskiler, büyük bir kamu arazisini ailece işgal edip dört köşesine kondularını yayarak, ortada kalan 8-10 konduluk alanı sahiplendiler ve uygun koşullarda yeni göçen akraba ve hemşehrilerine aktardılar. Kendileri de, 10 yıllık bir deneyim sonucu, büyüyen ve evlilik çağı yaklaşan oğulları için kondularına kat çıktılar. İstanbul'da bu dönemde gecekondu semtlerinde küçük çaplı emlak komisyonculuğu da başlıyordu.
1970'li yıllarda ise gecekondu yörelerinde ikinci kuşak ortaya çıktı. Bir önceki dönemde filizlenen "aile düzeyinde büyükçe kamu arazilerini spekülatif amaçla işgal etme" olgusu bu dönemde kontrolden çıkmaya başladı. Öyle ki artık "emlak komisyonculuğu" gibi masum bir maske ardına sığınma ihtiyacı bile duyulmuyordu. Çünkü bir önceki dönemde oluşmaya başlayan siyasi kamplaşma iyice belirginleşerek "kurtarılmış bölgeler" kurulmasına yol açmıştı. Sağ ve sol grupların oluşturdukları belirli gecekondu bölgelerine güvenlik güçleri giremez oldu.
Bu arada 1948-1980 arasında 7 imar affı çıktı. Popülist politikalar sonucu, masum köylü vatandaş, zamanla yağmacı, üretimden uzak, asalak kentli tipine dönüştürüldü. 1980'lerde, İstanbul'un yanı sıra Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Kocaeli gibi büyük kentlere de göç başladı. Artık masum konut edinme ihtiyacının yerini metropollerdeki kentsel rant arayışı alıyordu. Bu aşamadan sonra barınma sorunu unutuldu, imar afları oy pazarlığına dönüştü. Kent arazileri, adeta hükümetlerle elele yağmalanmaya başladı. İstanbul'da Dudullu, Samandıra, Sultanbeyli gibi kimi kurtarılmış bölgelerde kaçak yapılaşma hızlandı, arsa mafyası ortaya çıktı. Bu arada 1980'den 1993'e kadar 7 imar affı daha yaşandı.
İmar affı vaadleri
Gecekondulaşma ve kaçak yapılaşma en az askeri yönetim dönemlerinde, en fazlaysa seçim dönemlerinde meydana geldi. Seçim dönemlerinde belediye yöneticilerinin oy kaygısıyla kaçak inşaatları görmezden gelmesi ve seçim öncesinde verilen "imar affı" vaadleri insanları cesaretlendirdi. Bu dönemlerde kaçak yapılaşma ve gecekondulaşma furya halinde ortaya çıktı. Kaçak yapı ve gecekondular için uygulanan cezaların son derece yetersiz olması da, kaçak yapı ve gecekondu yapanların işini kolaylaştırdı. Sonuçta kırdan kente göç olgusu ile ortaya çıkan "gecekondu" sorunu, bugünün kontrol edilemez "kaçak kent"lerine dönüştü. Şimdi, göçü önlemek amacıyla; Doğu'ya yatırım yapılması, terörün önlenmesi, yeni cazibe merkezleri oluşturulması, insanların bulundukları yerde koşulların iyileştirilmesi öneriliyor. Fakat göçü önlemek de sorunu bitirmiyor. Çünkü, yıllardır kaçak yapılaşmaya maruz kalan, alt yapısız kontrolsüz gecekondu mahallelerinin oluşturduğu adı kent olan büyük köyler de çözüm bekliyor. Binlerce binayı yıkmak, insanları planlı, sağlıklı konutlara yerleştirmek mümkün mü? Toplu konut çözüm olabilir mi? Yetkililere, uzmanlara, belediye başkanlarına "gecekondulaşma" ve "kaçak yapılaşma" sorununu sorduk, çözüm önerilerini aldık.
Turgut: "Belediye başkanları suçlu"
Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Turgut, kaçak yapılaşma ve gecekondulaşma konusunda belediye başkanları ve belediye meclislerini ağır bir dille suçluyor. Belediye başkanlarının kasıtlı olarak imar planı yapmadığını ifade eden Ahmet Turgut, belediye meclis üyelerinin de kaçak yapılaşmaya suç ortaklığı yaptığını belirtiyor ve ekliyor:
"Plansızlık bazı belediye başkanlarının işine geliyor. Kasıtlı olarak plan yapmıyorlar, ya da kasıtlı olarak geciktiriyorlar. Amaçları kendilerine rant sağlamak. Yapılan planlar da kapalı kapılar ardında hazırlanıyor. Bu da fırsatçılığa sebep oluyor. Plan hazırlanırken meslek odalarından göstermelik yardım istiyor, ama kendi bildiklerini okuyorlar. Sağlıklı bir soruşturma yapılması durumunda bir çok belediye başkanının görevden alınacağına inanıyorum. Ege ve Akdeniz bandı ile İstanbul'da; ancak bir kaç başkan görevde kalabilir. Hatta; Orman Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı ile yıkım kararlarını bekleten bazı valilik ve kaymakamlıklar da suçlu bulunur. Kaçak yapılaşmayı önlemek için cazibe merkezleri oluşturma fikrine katılmıyorum. Turizm cazibe merkezlerimize bakın, kaçak yapılaşma korkunç boyutlarda. 5 yıldızlı kaçak otellerin dünyada örneği yok. Belediyeler at koşturuyor. İnsanları yeni cazibe merkezlerine yatırım yapmaya zorlayamazsınız. Yatırımdan vazgeçerler. Toplu konut yapımını çözüm olarak görmüyorum. Yapılan toplu konutlar dar gelirliye hitap etmediği için asıl sorunu yaşayanlar ev sahibi olamıyor. Kooperatiflerden de sağlıklı sonuç alınamıyor."
Kentleşmeyle ilgili yaşanan sorunların çözümü için Şehir Plancıları Odası
şunları öneriyor:
. Nüfus artışı kontrol altına alınsın.
. Göçe sebep olan etkenler ortadan kaldırılsın.
. Belediyeler, şehircilik ilkelerine uygun, uygulanabilir imar planları yaparak hayata geçirsin.
. Kaçak yapılaşmaya karşı cezalar caydırıcı hale getirilsin. Hapis cezaları ve çok yüksek para cezaları verilsin.
. Belediye başkanları görevden alınabiliyor, müdürler-daire başkanları cezalandırılabiliyor, fakat kanunda meclis üyelerine yönelik hiç bir cezai yaptırım yok. Zaman zaman mahkemeye başvurup bazı imar planlarını iptal ettiriyoruz. Demek ki yasal olmayan bir şeyleri onaylıyorlar. Meclis üyelerinden de hesap sorulsun.
. Büyükşehir belediyeleri, ilçe belediyeleri, belde belediyeleri, valiliğe bağlı Bayındırlık İskan Müdürlüğü, Başbakanlığa bağlı Toplu Konut İdaresi ve Maliye Bakanlığı'na bağlı Arsa İdaresi birbirinden bağımsız hareket edebiliyor. Bu da birçok sorunu beraberinde getiriyor. Çok seslilik ortadan kaldırılsın.
1984 affı en kötüsü
Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Kadem Karaağaç ise imar aflarını eleştiriyor. Bugüne kadar 15 imar affı çıktığını belirten Karaağaç, bunların en zararlısının 1984 affı olduğunu belirtiyor.
Önceki aflarda sadece mevcut kaçak yapıların kabul edildiğini dile getiren Kadem Karaağaç, 1984 affındaysa gecekondulara 3, 4, hatta 5 kat çıkma izni verildiğine dikkat çekiyor. Karaağaç, 1984 affının sonuçlarıyla ilgili olarak "Gecekonduculara rant getirdi. O zamana kadar görülmeyen rant amacıyla yapılaşma ortaya çıktı. Eskiden hafif bir masumiyet vardı. 1984'de gecekondulaşma ile kaçak yapılaşma bıçak gibi ayrıldı. Rant için işgaller oldu, mafyalaşma, kaçak yapılaşma başladı" diyor.
Gecekondu yıkmanın zorluğuna dikkat çeken Boğaziçi İmar Müdürü Yüksek Mühendis Mevlüt Karataş, "yapılmaması esastır" diye konuşuyor. 1994 seçim döneminde 800 kaçak yapı ortaya çıktığını belirten Karataş, bunların ancak 200'ünü yıkabildiklerini söylüyor ve ekliyor:
"Maliye, vakıf, belediye arazisi ya da bir başkasının özel arazisine izinsiz inşa edilen yapıya gecekondu adı veriliyor. 775 sayılı gecekondu yasasına göre gecekonduların görüldüğü anda vakit geçirilmeden yıkılması gerekiyor. Yıkım işlemini, polis refakatinde zabıta kuvvetleri gerçekleştiriyor.
Birisi bir yere gecekondu yaptığında çok geçmeden çevresine başka yapılar da yapılıyor. Sonra mantar gibi çoğalarak mahalleye dönüşüyorlar. Bir gecekondu yıkımı için gidildiğinde, gecekondu sakinleri birleşip toplu halde direniyorlar. Bir toplumsal hareket meydana geliyor. Bu da eşyaların boşaltılması ve yapının yıkılmasını zorlaşıyor. Zaman içinde o yerlerin yıkımından vazgeçilebiliyor.
Seçim zamanında devletin geri durması, görmezden gelmesi sonucu boşluktan yararlanılıyor ve kaçak yapılaşma çoğalıyor. En fazla gecekondu seçim dönemlerinde yapılıyor. Her 5 yılda 3 ay korkunç yapılaşma oluyor. Kaçak yapılaşmayı önlemekle görevli birimler gerekli hassasiyeti göstermeyince işgaller artıyor. Boğaziçi ön görünüm bölgesinde yaklaşık 8 bin gecekondu ve kaçak yapı bulunuyor. Bunların yüksekliği 1 ila 5 kat arasında değişiyor.
Gecekondulaşmayı körükleyen en büyük etken; imar afları. Gecekondular affedilince, uyanıklar yeni bina yaparak, eskiden yapılmış gibi af kapsamına sokuyorlar. Hazine arazileri topyekün elden çıkıyor."
Mevlüt Karataş, bugünkü kanuna göre Boğaziçi'nde yeni konut yapılmasının yasak oluduğunu hatırlatıyor. Eski binalarsa, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun izniyle yıkılıp aynı alan ve seviyede yeniden yapılabiliyor, ya da restore edilebiliyor. Öte yandan tapulu arsası olanların, konut yapmamak şartıyla yol-sahil arasındaki alandaki arazilerine; lokanta, kafeterya benzeri kamuya açık tesis yapılmasına izin veriliyor.
Mevlüt Karataş, kaçak yapılaşmayı engellemek için önerilerini şöyle açıklıyor;
"Kaçak yapılaşmayı önlemenin en etkin yolu imar planı yapmaktır. Yasal yapılaşma olduğunda kaçak yapılaşma ortaya çıkmaz. Çünkü kaçak yapılar plansız alanlarda, hisseli arazilerde yapılır. İmar planı yapılabilmesi için mülkiyet sorununu çözmek, hisseli arazilerin durumunu belirlemek gerekiyor. Kamu da, kendi arazilerini sahip çıkmalı ve fonksiyonuna uygun olarak kullanmalıdır. Park, bahçe, hastane, okul için ayrılan alanlara gerekli tesisler bir an önce yapılmalıdır. Böylece kaçak yapılaşmaya fırsat verilmemiş olur. Ancak, bölgede kaçak yapılaşma varsa bunları imar planına uydurmak zordur. Diyelim ki; planlanacak bölgenin yüzde 80'i kaçak yapı. Yüzde 50'sini imar planına alacaksınız. Gerisini yok sayacaksınız. Bu cesaret ister. Bu zorluklara rağmen, ilk seçimden önce uygulanabilir yeni bir imar planı hazırlanması gerekiyor. Böylece boş araziler kamulaştırılıp halkın çıkarları doğrultusunda değerlendirilsin. Gecekondular tasviye edilsin, araziler imara açılmak üzere satılsın. Yeni inşaat alanlarından devlet yüzde 35 pay alsın veya bu alanlara toplu konut yapılsın. Bütün bunlar için 10 yıllık bir rehabilitasyon planı gerektiğine inanıyorum. Ayrıca cezaları artırmak gerekiyor. Kaçak inşaat yapanlara verilen para cezaları 7.5 milyon ile 3.5 milyar lira arasında değişiyor. Verilecek ceza miktarına ilçe belediye encümeni karar veriyor. Boğaz'da ise para cezası yok. Görülen kaçak yapılar yıkılırken, inşaat sahibi savcılığa veriliyor. Suçlu bulunursa 1 ile 6 ay arası hapis cezasına çarptırılıyor. Fakat hapis cezası 17 milyon lira para cezasına çevriliyor."
*
Gecekonduya herkes karşı, ama, Özfatura en karşı
"İmar affı kente ihanet"
"Bugüne kadar 11 imar affı uygulanmış ve hiç biri işe yaramamıştır. İmar affı çıkarılan gecekondu bölgelerine alt yapı hizmeti götürülmüş, bu hizmetler planlı bölgelere götürülen hizmetlerden daha pahalıya malolmuştur."
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Burhan Özfatura, imar aflarını "kentlere karşı işlenmiş en büyük ihanet" olarak değerlendiriyor. Özfatura, kaçak yapı yapanların ağır hapis ve para cezasına çarptırılmasını, seçme ve seçilme hakkından da mahrum edilmesini istiyor ve görüşünü şöyle özetliyor.
"Büyükşehirlerin bugün için en büyük problemlerinden biri de şüphesiz yasa dışı yerleşim alanları ve gecekondu olarak ifade edilen kaçak yapılaşmalardır. Gecekondulaşmayı masum bir yerleşme ihtiyacı olarak algılayabilmek mümkün değildir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; gecekonduda yaşayan masum vatandaşlarımızın büyük bölümü kira ödemektedir. Kamu ve özel mülkiyetteki alanlar, sadece gecekondu mafyası olarak adlandırdığımız, dur durak bilmeyen, yasayı hiçe sayan, kanunlara karşı çıkan gruplar tarafından işgal edilmektedir.
Mafyanın dışında hiç kimsenin cesaret ederek bir küçük baraka bile yapabilmesi mümkün değildir. Durum bu kadar açık, bu kadar vahim olmasına rağmen, maalesef imar afları, hep bu gruplar için çıkarılmıştır. Bugüne kadar 11 imar affı uygulanmış ve hiç biri işe yaramamıştır. İmar affı çıkarılan gecekondu bölgelerine alt yapı hizmeti götürülmüş, bu hizmetler planlı bölgelere götürülen hizmetlerden daha pahalıya malolmuştur.
Biz hiç bir imar affını tasvip etmiyoruz. İmar aflarını en hafif bir ifadeyle 'kentlere karşı işlenmiş en büyük ihanet' olarak görmekteyiz. Bunun için ilçe belediye başkanlarımızla birlikte İzmir metropolünde yeni gecekondulaşmaya izin vermemekte ve tespit edilenleri de derhal yıkmaktayız. Devlet kendisine ait arazileri korumakta aciz kalmaktadır. Bu nedenle hazine arazilerinin belediyelere devrini istemekteyiz. Bu arazileri mafyaya vermeye razılar fakat belediyelere vermiyorlar. Bunu anlamak mümkün değildir. Gecekondu yapanların ağır para cezası ile cezalandırılmalarını, seçme seçilme hakkından mahrum bırakılmalarını istemekteyiz. Bunu uygulasınlar bakınız göreceksiniz ki; bu olayın kökü kazınacaktır."
*
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan;
"İstanbul'a vizeyle girilsin"
"1 milyon lira çalındığında 1 yılla 3 yıl arasında hapis, gasp yoluyla alındığında 10 yıl ila 20 yıl arasında hapis cezası var. Peki milyarlarca değeri olan, 60 milyonun da hakkı olan bu arazileri gaspedenlere, çalanlara biz niye iltifatta bulunuyoruz. Telefonu, alt yapısı, suyu, elektriği götürüyoruz."
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'da kaçak yapılaşmayı önlemek amacıyla kente girişin vizeyle olması gerektiğini savunuyor. İnsanları tersine göçe teşvik eden Erdoğan, memleketine dönmek isteyen dar gelirlilerin yol parasını da karşılıyor. Başkan Erdoğan görüşlerini şöyle dile getiriyor:
"İstanbul'da meskun 2 milyonu aşkın konut vardır. bunun yüzde 50-60'ı gecekondu. Yüzde 25'i kaçak yapıdır. İstanbul'da yaklaşık 600 bin gecekondu, 600 bin kaçak yapı var. Bu yapılar İstanbul'da daha çok Kağıthane, Eyüp, Kadıköy, Üsküdar, Beykoz, Sarıyer, Ümraniye, Kartal, Pendik, Küçükçekmece bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. 1995 yılından itibaren gecekondu tespit çalışmalarına başlanmış olup, Boğaziçi öngörünüm alanı kapsamında Sarıyer ve Beykoz Bölgesi'nin tamamı taranmıştır. 6 bin adet gecekondu tespiti yapılmıştır. Üsküdar ve Beşiktaş'ın da yüzde 50'si taranmıştır.
Sonuçta Sarıyer'de 3 bin, Beykoz'da 2 bin, Beşiktaş'ta 500 ve Üsküdar'da 500 adet gecekondu tespit edilmiştir. Tespit çalışması devam etmektedir. Tarama işleminin tamamlanması halinde 7 bin 500 civarında gecekondu tespit edileceği hesaplanmaktadır.
Ben, 27 Mart 1994 seçimleri öncesinde İstanbullulara bir vaadde bulundum. Dedim ki; bu tarihten önce yapılanlarla bizim hiç bir sorunumuz olmayacak. Ama 27 Mart'tan sonra gecekondu yapımı devam edecek olursa karşısına dikilirim.
Yüzde 100 başarılı olamadık, ama gecekondu yapımını yüzde 80 oranında önledik. Bugüne kadar gecekondu olarak 300 yapının yıkımını gerçekleştirdik. 693 yapı da yıkım aşamasına geldi.
Geçtiğimiz yıl Karanfilköy'de 2 kez yıkım yaptık. Biliyorsunuz Karanfilköy'de yer belediyenindir. Kendilerini davet ettim. 2 kez görüştüm. Üst taraftaki binalar gayet modern, 'buralarda da sizlere aynı modern binalardan yapalım, modern daireler takdim edeyim' dedim. 'Biz buraya 30 yıl önce geldik. Ahırlarımız, ineklerimiz var. Biz bunları nasıl bırakırız' dediler. Tabii olay gecekondu olayı değildi, olay apartmandı, 3-5 katlı apartmanlardı.
Benim teklifim önce bir mahkumiyet cezası, hatta siyasi haklardan men cezası, ardından ağır para cezası getirelim, ondan sonra bu yasa çıkarılsın. Çünkü bir çoğunun arazi üzerindeki binaları akibeti meçhul bir durumda bekliyor. Burada hazine belli bir rantı elde eder, belediyeler harçlarını alır, o yapılar da harçlarını almak suretiyle tapularını alır. Böylece yaklaşık 2 milyon bina tapularını alır ve meşrulaşır. Aksi taktirde şu anda İstanbul'da çatısı olmayan sıvasız binalarla İstanbullular'ın şehir hakkı gaspediliyor. 1 milyon lira çalındığında 1 yılla 3 yıl arasında hapis, gasp yoluyla alındığında 10 yıl ila 20 yıl arasında hapis cezası var. Peki milyarlarca değeri olan, 60 milyonun da hakkı olan bu arazileri gaspedenlere, çalanlara biz niye iltifatta bulunuyoruz. Telefonu, alt yapısı, suyu, elektriği götürüyoruz. Bu adaletsizlik, haksızlık değil mi? Adil olmayan bir ülkeden gelecek beklemeyin.
Bizim kaçak yapı ve gecekondulaşmayı önlemek için çözüm tekliflerimiz;
. Gecekondu bölgelerinin mevcut durumları acilen hava fotoğraflarıyla birlikte 1/1000 ölçekli "halihazır haritaları"nın yapılması.
. Hukuki düzenlemelerle yasaların ağırlaştırılması, gecekondu yapanlara hürriyeti kısıtlayıcı ceza verilmesi.
. Gecekondu yapanların gasp suçu işledikleri varsayılarak, seçme ve seçilme haklarının ellerinden alınması ve bu şekilde siyasilerin de oy kaygısı duymayarak çalışmalarının sağlanması.
. Cezaların genel harç şeklinde değil, bölgeler için rayiç bedel üzerinden, rayiç bedellerine göre alınması.
. Af konusunun belediyelerin planları göz önüne alınarak değerlendirilmesi, affın planlama yoluyla gerçekleştirilmesi.
. Belediyelerin de imar planlarını 5 yıl içerisinde uygulanacak şekilde yapmaları.