• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Yayınlarımız

YY Anayasa: Kimseye işkence yapılamaz

İnsan hakları

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI DİYOR Kİ:

"Kimseye işkence yapılamaz"

Ülkemizin uluslararası alanda en çok sıkıntı çektiği konuların başında devlete yönelik işkence suçlamaları ve insan hakları ihlali iddiaları geliyor. Oysa işkenceye karşı Anayasamızda açık hükümler bulunuyor.

Kişi hak ve ödevleri ile işkence ve kötü muamelenin önlenmesine ilişkin düzenlemelere rağmen bu tür iddiaların ortaya atılması ciddi bir yorum farkı olduğunu ortaya koyuyor.

Kişisel hak ve ödevlerle ilgili düzenlemelerin yer aldığı belgelerin başında anayasa geliyor.

Anayasal temel düzenlemeler, 1982 Anayasasının "Kişi hakları ve ödevleri" başlığını taşıyan 2. kısım 2. bölümde, 15 alt başlıkta, 17-40. maddelerde yer alıyor.

Anayasanın 17. maddesinde, kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı düzenlenirken 3. fıkrada "Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya ve muameleye tabii tutulamaz" deniliyor.

Anayasanın 19. maddesinde, kişi hürriyeti ve güvenliği ile ilgili ayrıntılı bir düzenlemeye yer veriliyor.

Bu düzenlemelerde:

* Kişinin hürriyetinden yoksun bırakılabileceği haller,

* Yakalama ve tutuklamanın hangi hallerde ne şekilde yapılabileceği,

* Yakalanan ve tutuklanan kişinin hakim önüne çıkarılıncaya kadar geçecek gözaltı süreleri,

* Yakalanan ve tutuklanan kişinin yakınlarına derhal haber verilmesi gerektiği,

* Yakalanan veya tutuklanan kişinin yargılama ve soruşturma sırasında serbest bırakılmayı isteyebilecekleri,

* Bu amaçla da yetkili yargı merciine başvurma hakkına sahip oldukları belirtiliyor ve

* "Belirlenen esaslar dışında bir işleme tabii tutulanların uğradıkları zarar kanuna göre devletçe ödenir" hükmü getiriliyor.

Anayasanın;

24. maddesinde Din ve Vicdan Hürriyeti

25. maddesinde Düşünce ve Kanaat Hürriyeti

26. maddesinde Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti

33. maddesinde Dernek Kurma Hürriyeti

36. maddesinde Hak Arama Hürriyeti

37. maddesinde Kanuni Hakim Güvencesi

38. maddesinde Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar

39. maddesinde İspat Hakkı

40. maddesinde Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması, düzenleniyor.

Diğer belgelerde hak ve özgürlükler 

Kişisel hakların düzenlendiği belgelerden birini de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi oluşturuyor.

10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 06 Nisan 1949 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 27 Mayıs 1949 tarih ve 7217 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak işlerlik kazanmış bulunuyor.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin;

2. maddesinde, herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka görüş, ulusal ve toplumsal köken, doğuş ya da benzeri başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetmeksizin, beyannamede belirtilen tüm hak ve özgürlüklere sahip olduğu,

3. maddesinde, herkesin yasama ve kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkının bulunduğu,

5. maddesinde, hiç kimseye işkence veya zalimce, insanlık dışı yada onur kırıcı davranış veya ceza uygulanamayacağı,

6. maddesinde, herkesin, nerede olursa olsun kanun önünde bir kişi olarak tanınma hakkının olduğu,

7. maddesinde, herkesin kanun önünde eşit ve kanun tarafından eşit korunma hakkına sahip olduğu,

8. maddesinde, herkesin anayasa ve kanunla tanınmış temel haklarının çiğnenmesine karşı yargı yoluna başvurma hakkı olduğu,

9. maddesinde, hiç kimsenin, keyfi olarak yakalanamayacağı, tutuklanamayacağı ve sürgün edilemeyeceği,

10. maddesinde, herkesin tam bir eşitlikle bağımsız ve yansız bir mahkeme tarafından hakça ve açık bir yargılanmaya hakkının olduğu,

11. maddesinde, herkesin tüm savunma güvencelerinin tanındığı bir açık yargılanmayla suçluluğu ispat edilinceye kadar suçsuz sayılma hakkı olduğu, hiç kimsenin işlendiği sırada suç oluşturmayan bir eylemi için suçlu sayılmayacağı, hiç kimseye işlendiği sırada uygulanabilecek olandan daha ağır ceza verilemeyeceği,

12. maddesinde, hiç kimsenin özel hayatı, ailesi, konutu veya haberleşmesine keyfi olarak karışılamayacağı, şeref ve adına saldırılamayacağı ve bu tür saldırılara ve karışmalara karşı kanun tarafından korunma hakkının olduğu,

18. maddesinde, herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü olduğu ve bu din ya da inancını tek başına veya topluca, açık ya da özel olarak öğretme, uygulama, tören ve ibadet yoluyla açıklayabileceği,

19. maddesinde, herkesin görüş ve anlatım özgürlüğü olduğunu,

20. maddesinde, herkesin barışçı toplanma ve dernek kurma hakkına sahip olduğu, hiç kimsenin bir derneğe girmeye zorlanamayacağı,

29. maddesinde, herkesin, kişiliğinin özgürce ve tam gelişmesine imkan sağlayan toplumuna karşı ödevlerinin olduğu, hak ve özgürlüklerin kullanılmasının başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanımasının ve bunlara saygı gösterilmesinin sağlanması ile kamu düzeniyle genel refah gereklerinin karşılanması amacıyla kanunla sınırlanabilceği,

30. maddesinde, beyannamenin hiç bir hükmünün herhangi bir devlet, grup ya da kişiye beyannamede belirtilen hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan herhangi bir eylemde ve etkinlikte bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamayacağı, açıklanmıştır.

Ayrı konuyla ilgil bir başka belge

Temel hak ve özgürlüklerle ilgili bilgelerden birini de 4 Kasım 1990 tarihli İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Roma Sözleşmesi oluşturuyor. Bu sözleşme, 10 Mart 1954 tarih ve 6366 sayılı kanunla TBMM tarafından tasdik edilmiş bulunuyor.

Roma Sözleşmesi;

1. maddesinde, sözleşmeye taraf olan devletlerin kendi yetki alanları içinde, bulunan herkese bu sözleşmenin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlükleri tanıyacakları,

2. maddesinde, herkesin yaşama hakkının kanunla korunacağı,

3. maddesinde, hiç kimseye işkence yapılamayacağı, insanlık dışı ya da küçültücü ceza ve muamele uygulanamayacağı,

5. maddesinde, herkesin özgürlük ve kişi güvenliği hakkı olduğu ve bu hakkın maddede belirtilen, kanunla kısıtlama yapılabilicek haller dışında kısıtlanamayacağı, tutuklanan kişiye tutukluluk sebepleri ve suçlamaların anladığı dille bildirileceği, tutuklanan ve gözaltına alınanların en kısa sürede yargılanmayı ve yargılanma sırasında serbest bırakılmayı isteyebileceği, kanuna aykırı tutuklama ve gözaltına alma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu,

6. maddesinde, herkesin bağımsız ve tarafsız bir mahkemede, makul bir süre içinde adil ve açık olarak yargılanamayı isteme hakkına sahip olduğu, herkesin suçluluğu ispat edilinceye kadar suçsuz sayılacağı ve sanıkların haklarının neler olduğu,

7. maddesinde, hiç kimsenin işlendiği sırada suç sayılmayan eylemi veya ihmali için mahkum edilemeyeceği ve işlediği sırada uygulanabilecek cezadan daha ağır ceza verilemeyeceği,

8. maddesinde, herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkının olduğu ve bu hakkın kullanılmasına müdahale edilebilecek hallerin neler olabileceği,

9. maddesinde, herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olduğu ve bunun açık ve özel biçimde ibadet, öğretim, uygulama, tören ile toplu veya tek başına dinini ve inancını açıklama özgürlüğü de ihtiva ettiği,

10. maddesinde, herkesin görüşlerini açıklama ve anlatma özgürlüğünün olduğu ve bunun kanaat özgürlüğü, kamu müdahelesi ve ülke sınırıları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de ihtiva ettiği,

11. maddesinde, herkesin toplantı yapmak, dernek ve sendika kurmak veya bunlara katılma hakkının olduğu,

12. maddesinde, bu sözleşmede tanınan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkesin, ihlal resmi görevliler tarafından da yapılsa durumun düzeltilmesi için ulusal bir mekana başvurma hakkının olduğu, belirtilmiştir.

İşkenceyle ilgili uluslararası tanım

Kişi onuruyla bağdaşmayan davranışlar da uluslararası sözleşmelerle dışlanıyor. 9 Aralık 1975 tarihli, İşkence ve Başka Zalimce İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Davranışa ya da Cezaya karşı Sözleşme, bu konudaki ilkeleri belirliyor.

Sözlemenin:

1. maddesinde, işkence terimi, "bir kimseye kendisinden ya da üçüncü bir kişiden bilgi ya da bir itiraf sağlamak, kendisinin ya da üçüncü bir kişinin işlediği ya da üçüncü bir kişiye göz dağı vermek  yada onları zorlamak amacıyla ya da herhangi bir ayrımcılığa dayalı bir nedenle bir resmi görevli ya da resmi sıfatla davranan bir başkası tarafından ya da onun kışkırtması yada oluru ya da iziniyle bilerek maddi ve manevi ağır acı vermek ya da eziyette bulunmaktır" şeklinde tanımlanıyor ve niteliği gereği ya da geleneksel olarak salt kanuni müeyyidelerden doğan acı ya da eziyetin işkence sayılamayacağı belirtiliyor.

2. maddesinde, devletlerin işkenceyi önlemek üzere yasal, yönetsel ve yargısal ya da öteki önlemleri alacağı, savaş durumu ya da tehdidi, siyasal karışıklık ya da başka olağanüstü durumların işkenceyi haklı gösteremeyeceği, bir üstten ya da resmi bir makamdan alınan emrin işkencenin gerekçesi olamayacağı, meşruluk kazandıramayacağı,

4. maddesinde, devletlerin tüm işkence eylemlerinin ceza kanunlarında suç sayılmasını ve suçluların cezalandırılmasını sağlayacağı,

11. maddesinde, devletlerin, herhangi bir işkence uygulamasını önlemek üzere yargı yetkilisi içindeki bir ülkede herhangi bir biçimde yakalanan, tutuklanan ya da hapse konan kimselerin nasıl gözaltına alınacağı ve bunlara nasıl davranılacağı konusundaki düzenlemelerle sorgulama kural, yönerge, yöntem ve uygulamalarını sistemli olarak gözden geçireceği,

12. maddesinde, devletlerin, işkence iddiaları ile ilgili olarak yetkili makamların ivedi ve yansız bir soruşturma yapmasını sağlayacağını,

13. maddesinde, devletlerin işkence iddiası sahibi şikayetçi ve tanıkların şikayetleri ya da gösterecekleri delillerden dolayı tüm kötü davranışlara ya da gözdağına karşı korunmalarını sağlayacağı,

14. maddesinde, devletlerin, işkence görenlere adil, yeterli ve zorunlu tazminat hakkı sağlayacağı,

15. maddesinde, devletlerin, işkence sonucu verilen ifadenin ifade verildiğine bir belge olmak üzere işkenceden suçlanan bir kimseye karşı olma dışında, her hangi bir kovuşturmada delil olarak kullanılmamasını sağlayacağı, belirtilmiştir.

Kötü muameleye ne ceza verilir

1 Mart 1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 243. ve 245. maddelerinde işkence ve kötü muamele suçları ile ilgili ceza hükmüne yer veriliyor.

T.C.K 243. maddesine göre; mahkemeler ve meclisler başkan ve üyelerinden ve diğer hükümet memurlarından biri sanık bulunan kimselerin cürümlerini söyletmek için işkence eder yahut zalimane veya gayri insani veya haysiyet kırıcı muamelelere baş vurursa, beş seneye kadar ağır hapis ve müebbeden veya muvakkaten memuriyetten mahrumiyet cezası ile mahkum olur.

Fiil neticesinde ölüm vuku gelirse 452, diğer hallerde 456. maddeye göre verilecek ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır.

T.C.K 245. maddesine göre; Kuvvei cebriye imaline memur (zor kullanmaya yetkili) olanlar ve bilumum zabıta (polis, jandarma, belediye zabıtası ve diğerleri) ve ihzar memurları memuriyetlerini yaptıkları sırada üst amirlerinin emrini yerine getirmekte kanun ve nizamın belirlediğinden başka surette bir kimse hakkında kötü muamele ve cismen eza verecek hale cüret eder yahut o kimseyi darp ve cerh eylerse üç aydan üç seneye kadar hapis ve muvakkaten mahrumiyet cezası ile cezalandırılır. Eğer işlediği cürüm bu fiilerden daha ağır ise o cürümlere (suçlara) verilecek ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır.

*
Mini yorum

Devletin saygınlığı

Görülüyor ki, kötü muamele Anayasa'dan başlayarak, bir dizi yasa ve anlaşmayla suç sayılıyor. Bu suçun karşılığı da Türk Ceza Kununu'nda belirtiliyor.

Ama ne yazık ki, Anayasa, anlaşmalar ve yasaların dışlıyor olması, insan hakları ihlali iddialarını ortadan kaldırmıyor.

Sonuçta ilginç bir tablo ortaya çıkıyor.

Bir yandan devlet belli ilkeler benimsiyor; öte yandan bu ilkelere aykırı davranmakla suçlanıyor.

Herhalde, devletin bu duruma düşürülüyor olması Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan hiç kimseyi mutlu etmez. Mutlu edecek davranış, olsa olsa, bu yanlış ve haksız suçlamalara neden olan davranışlara son verilmesi olur.

Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.091634.2282
Euro37.013337.1616
Dilber Abla
İHV Gönüllüsü